20 Mayıs 2017 Cumartesi

DÖRT HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI

Sayısal olarak ülkemizde çoğunluğu temsil eden ve halife olan padişahlarca benimsenen Sünni mezhepler olmuştur (özellikle Hanefilik). Bu mezhep, merkezi yönetimin politikaları sonucu kollanmış, karşıt fikirler ise bastırılmıştır. Tarihsel süreçte hadislerin dinin kaynağı ilan edilmelerine, Mutezile ve Hariciler gibi grupların ve de birçok kişinin karşı çıktığını görürüz. Fakat ülkemizin uzun yıllar Sünni yönetimlerin egemenliğinde olması ve halkımızın tarihsel bilgisinin zayıflığı sebebiyle, bu söylediklerimizi ilk duyanların çok şaşırdığını ve “Bunları daha evvel kimse akıl edemedi mi? İlk siz mi bunları akıl ettiniz?” diye tepki verdiklerini görmekteyiz. Oysa bu fikirler tarih boyunca birçok kişi tarafından ifade edilmiştir. Günümüzde de birçok kişi bu fikirleri seslendirmektedir. (Kitabımızda bu fikre yakın yazarların bir kısmından alıntılar yaptık.) Fakat mezheplerin sunduğu şekliyle İslam’ı benimseyenlerin, daha organize olması ve mezhepçilerin baskısından bazılarının çekinmesi sonucu Kuran’da anlatıldığı şekliyle İslam’ın sesi, mezhepçilerin sesi kadar gür çıkamamaktadır. Kitabımızın bu bölümünü okuyanlar, Peygamberimiz’in vefatından hemen sonraki devirde dört halifenin, Kuran dışında dini kaynakların ortaya çıkmaması için nasıl çabaladıklarını kavrayacaklardır. Böylece “Bu söylediklerinizi ilk siz mi akıl ettiniz?” diye soranlar, bu fikirleri Peygamberimiz’in vefatından sonraki ilk yıllarda, dört halife başta olmak üzere birçok insanın seslendirdiğini anlayacaklardır. Tüm bu fikirleri tarih boyunca akıl edenler hep vardır ama akıl etmek istemeyenlerin uyduracakları mazeretleri de hep olmuştur.

DÖRT HALİFE TEK BİR HADİS YAZDIRMADI


Kuran’ın dışında başka kaynakları da dinin kaynağı ilan edenlere, Kuran’ı tek başına yetersiz görenlere, Kuran’la beraber uydurmalarla dolu hadis kitaplarından dini anlamaya çalışanların kabulüne göre İslam’ın en mutlu dönemi önce Peygamberimiz’in zamanı, sonra ise dört halife dönemidir. Fakat ne yazık ki bu halifelerin üstünlüğünü kabul edenlerin uygulamaları, dört halife ile çelişmiştir. Daha evvel 4. bölümde Peygamberimiz’in hadisleri yazdırmadığını gördük. Dört halife de, bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini engellemeye çalışmışlar ve Kuran dışında başka dini kaynak oluşmamasının mücadelesini vermişlerdir. Üstelik bu mücadeleyi Peygamber’in vefatından sonraki ilk yıllarda vermişlerdir, yani uydurmaların çok daha az olduğu bir dönemde. Oysa isteselerdi, Peygamber’in en azından birkaç bin hadisini toplayıp bir kitap yapabilirlerdi. Hem de Peygamber’i gören ve ona çok yakın olan dört halife, eminiz ki çok az yanlışla böyle bir hadis kitabını oluşturabilirlerdi. Bu bölümde izah etmek istediğimiz; doğru hadislerden oluşsa bile, Kuran dışında başka dini kaynak oluşturmaya karşı olmanın en güzel örneğinin, Peygamberimiz’den sonra dört halife döneminde görüldüğüdür. Onlar, doğru olan hadisleri bile toplamadılar, insanların Kuran dışına çıkmasını önlemeye çalıştılar. Oysa ünlü hadisçi Darekutni’nin ifadesine göre “Yalan hadisler arasında sağlam hadis, siyah öküzün derisindeki tek tük beyaz kıl kadardır.” Gün gelmiş yalan hadislerin sayısı doğru olan hadisleri geçmiş ve bugünün en ünlü hadis kitapları siyasi, maddi, manevi menfaatlerin baş gösterdiği devirlerde yazılmıştır. Oysa dört halife, kendi gözetimleri de mümkünken, bırakın tek bir hadis yazmayı, kimseye de yazdırmamış, hadis naklini de kötü görmüşlerdir. Üstelik doğruların yalanlardan fazla olduğu, kendilerinin ise hakem olabileceği bir ortamda. Şimdi birileri kalkıyor dört halife aşağı, dört halife yukarı, onları öve öve bitiremiyor ama Kuran’ı dinin tek kaynağı kılmak hususunda onların bu tavırlarını uygulamaya gelince, sanki bahsettiklerimiz olmamış, sanki itibar ettikleri kaynakları bile bu dediklerimizi aktarmıyormuş gibi tarihin bu olaylarını görmezlikten geliyorlar. Gelin Hz. Ebu Bekir’den başlayarak sırasıyla dört halifenin, hadis toplamaya ve nakline karşı tavrını hadis merkezli bir İslam anlayışının benimseyenlerin de kabul ettikleri kaynaklardan alıntılar yaparak görelim:



Ebu Bekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”


Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt



Görüldüğü gibi ilk halife Hz. Ebu Bekir, Kuran dışında başka bir kaynak ortaya çıkmamasının reçetesini şöyle yazmıştır: “Hiçbir hadis nakletmeyin.” Dikkat edin “Şu kadar şahit olursa, şu şu haller de olursa, doğru hadisi toplayın, yalanı şöyle atın, geriye doğrusu kalsın…” gibi tarifler yapmamış, kestirme şekilde hadis nakledilmemesini istemiştir. Hz. Ebu Bekir döneminde yaşayanların çoğunun Peygamberimiz’i görenler olduğunu ve Peygamberimiz’in birçok sözünün en taze dönemi olduğunu düşünürsek, Hz. Ebu Bekir’in bu konudaki tavrı daha da anlamlı olur.

HZ. ÖMER’İN HADİS NAKİLCİLİĞİNE TEPKİLERİ

Hz. Ömer’in bu konudaki tavrı aynı Hz. Ebu Bekir gibidir, hatta diyebiliriz ki Hz. Ömer bu konuda Hz. Ebu Bekir’den çok daha sert davranmıştır:

Hz. Ömer diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi.
İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm


Hadisler, Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.”
İbni Sad, Tabakat, 5/140


Hz. Ömer çok değerli bir tespitle; Musevilerin, dinlerini dejenere etmelerinde, Tevrat dışında Mişna adlı kitapları dini kaynak edinmelerinin etkisini görmüş ve Peygamber’e fatura edilerek dinin kaynağı kılınmak istenen hadislerin, bu Mişnaların fonksiyonunu kazanacağını anlamıştır. Buna karşı hem diliyle, hem eliyle mücadele etmiş ve bu “Mişnaları” yakmıştır. Hz. Ömer’in yaktırdığı “Mişnalar”daki doğru hadis oranı, tahminimizce, bugünkü en doğru kabul edilen Buhari’den de, Müslim’den de çok daha yüksektir. Çünkü Peygamberimiz’i görenler o dönemde hayattadır, ayrıca ileride yoğun şekilde yaşanacak siyasi ayrılıklar ve kargaşalar henüz ortaya çıkmamıştır.


Geleneksel İslam’ı savunanlara soralım: Sizce Hz. Ömer, Peygamber’i sevmiyor muydu? Peygamber’e sizin kadar saygı duymuyor muydu? Günümüzde Kuran’ın yeterliliğini savunanlara ve hadislere gerek olmadığını söyleyenlere böylesi suçlamalarda bulunuyorsunuz. Peki, aynı tavrı gösteren, hatta hadisleri yakan Hz. Ömer’e niye aynı eleştiriyi getir(e)miyorsunuz? Hiç şüphesiz ki Hz. Ömer, Peygamber’i çok seviyordu fakat o, Kuran’ın mesajını, Hz. Peygamber’in vaaz ettiği dinin özünü iyi kavramıştı. Hadisleri yakışının altındaki neden de Peygamber’e olan saygısızlığı değil, bilakis saygısıydı. Çünkü daha evvel Peygamber de hadis yazımını yasaklamıştı ve Kuran, detaylı ve yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını bizzat kendisi söylüyordu. Hz. Ömer böylece dinimizi Mişnalardan, Peygamberimiz’i ise iftiralardan korumaya çalıştı. Oysa günümüzde Hz. Ömer’e övgüler düzenler, hadislere uymayı; Peygamber’e saygı, Peygamber’e uyma, takva olmak zannediyorlar. Böylece kraldan çok kralcı olup, farkında olarak veya olmayarak Kuran’dan uzaklaşıyorlar. Bazı önemli hadis uydurucularını göreceğimiz bundan bir sonraki bölümde, en çok kendisinden hadis nakledilen Ebu Hureyre ve Kab gibi kişilere karşı, Hz. Ömer’in hadis nakillerinden dolayı şiddetli tepki ve tehditlerini, bu konudaki net tavrını ve çabasını açıkça göreceğiz.

Hz. Ömer, Irak’a yolculuğa giden arkadaşlarına şöyle demiştir: “Siz öyle bir ülkeye gidiyorsunuz ki halkı arı uğultusu gibi Kuran okur. Hadislerle onları meşgul etmeyiniz ve yollarını saptırmayınız.”
Hanbel, Kitabul Ilel 1



Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” Diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” Başka bir rivayette; “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.”


El Hatip, Takyıdul İlm; İbni Sad, Tabakat



MEŞHUR SAHABELER HADİS NAKLİ İLE SAVAŞTI

Hz. Ömer’in bu tavrını üçüncü halife Hz. Osman da çok hadis nakleden Ebu Hureyre ve Kab’a karşı koyarak devam ettirmiştir:


Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı da Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.
Tahzırul Havas 10b.


Dört halifenin dışında Peygamberimiz’i gören birçok değerli sahabe, gerek dört halife döneminde, gerekse dört halifeden sonra arkadaşlarının hadislere karşı takındıkları tavrı benimsemişlerdir. Bu konuda İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud adlı meşhur sahabeleri görelim:


Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.
Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten






İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”
İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm 1


Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse, Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.”


Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması


Eğer hadisler dinin kaynağı olsa yazılması, korunması ve bu faaliyetlerin emredilmesi gerekirdi. Oysa görüyoruz ki ünlü sahabeler, tam tersine, hadis yazımını yasaklamışlar, yazılı hadisleri yakmışlar ve Kuran’la yetinilmesini söylemişlerdir. “Sahabe sahabe” diye isimlerini sürekli ananların, ünlü sahabelerin bu hareketi ile çelişmeleri, birçok çelişkilerine şahit olanlar için hiç de sürpriz değildir. Kuran’ın yeterliliğine dair açık ayetlerle çelişenler, Peygamber’in hadislerin yazımını yasaklayan emrine muhalefet edenler, sahabenin bu tavrıyla çelişirlerken tevil veya görmezlikten gelme gibi mekanizmalara sarılmaktadırlar. Fakat tüm bu mekanizmalar ve sahabelere atfedilen yalanlar, dört halife döneminden “yazılı tek bir hadis sayfasının” bile bize ulaşmadığı gerçeğini yok edemez. Dört halifenin ve ünlü sahabelerin aktardığımız sözleri, bundan daha önemlisi bu sözlerle uyumlu bir şekilde hiçbir hadis kitabı oluşturmadıkları gerçeği, hadisleri Kuran gibi dinin kaynağı yapanlar için önemli bir ders içermektedir.


HZ. ALİ DE HADİS SAYFALARINI YOK ETTİRDİ

Diğer üç halife gibi, dördüncü halife olan ve Sünniler kadar, hatta onlardan daha da fazla Şiilerin ve Alevilerin özel önem verdiği Hz. Ali’nin, hadislere karşı aşağıdaki sözlerinde göreceğimiz tavrı, umarız Şii, Alevi ve Sünni kesimlerin dini sadece Kuran’dan anlamalarına vesile olur



Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”


İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlmi


Bir gün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de sizden sonrakilerin haberleri de aranızdakilerin hükmü de Ondadır. O, gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. Onu terk eden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu Ondan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür. O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”
Tirmizi; Darimi




Kıyamet ile İlgili Ayetler

Kıyamet günün zamanı 


Ve: "Eğer gerçekçiyseniz bu vaad ne zaman olacak?" diyorlar.

De ki: "Size vaad edilen öyle bir gündür ki, ondan ne bir an geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz." (SEBE/29-30)

Yaklaşan yaklaştı. Onu Allah'tan başka açığa çıkaracak yoktur. (NECM/57-58)

(Onlar): "Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?" diyorlar

De ki: "(O'na ait) bilgi, Allah'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." (MÜLK/25-26)

Sana o kıyameti soruyorlar, ne zaman kopacak diye.

Sen nerde, onu anlatmak nerde?

Onun son ilmi Rabbine aittir. (NAZİ'AT/42-44)

İnsanlar sana kıyamet saaatini soruyorlar. De ki: "Onun ilmi ancak Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyamet yakında olur." (AHZAB/63)

Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz. (ZUHRUF/85)

Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. (A'RAF/187)

Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. (LOKMAN/34)

Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir vakit olmuştur. (NEBE/17)

Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. (NAHL/77)


-
Kıyamet günü kesin bir gerçektir 



Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız. (ENBİYA/104)

(Ey Muhammed!) De ki: "Allah sizi diriltir. Sonra sizi o öldürür, sonra da geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde (diriltip) bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler. (CASİYE/26)

Olacak vak'a olduğu zaman

Onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur. (VAKİ'A/1-2)

Herhalde size vaad olunan kesinlikle olacaktır. (MÜRSELAT/7)

-
Kıyamet saatinden kaçış yoktur

Günahkârlar ateşi görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır. Fakat ondan kaçıp sığınacak bir yer bulamazlar. (KEHF/53)

-
Yaklaşarak gelmektedir 



Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah'tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır! (ŞURA/17)

İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. (ENBİYA/1)

Yaklaşan yaklaştı. (NECM/57)

-
Apansız gelecektir 



Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir.

O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler. (YASİN/49-50)

Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir. (ENBİYA/40)

Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar? (MUHAMMED/18)

Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar? (ZUHRUF/66)

-
Tek bir çığılıktan ibarettir 



Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir. (SAFFAT/19)

Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. (YASİN/49)

-
Daha önce ne tanınmış, ne görülmüştür 



Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır. (KAMER/6)


-
Kıyamet gününün tasviri 



Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,

Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı,

Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman.

O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. (ZİLZAL/1-5)

Sûr'a bir tek üfleme üflendiği,

Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,

İşte o gün olacak olur.

O gün gök yarılmış, sarkmıştır. (HAKKA/13-16)

O gün Sûr'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.

Gök de açılmış, kapı kapı olmuştur.

Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur. (NEBE/18-20)

Dağlar serpildikçe serpildiği

Dağılıp toz duman haline geldiği (VAKİ'A/5-6)

O gün gök erimiş bir maden gibi olur.

Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. (MEARİC/8-9)

Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız. (ENBİYA/104)

(Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak."

"Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak."

"Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin." (TAHA/105-107)



Kıyamet günü insanlar kabirlerinden çıkıp toplanırlar 


Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır. (KEHF/99)

Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar. (YASİN/51)




Göklerde ve yerde olan herkes korkuya kapılmıştır

Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler. (NEML/87)


-
Kafirler simalarından tanınırlar 



Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından tutulur. (RAHMAN/41)

Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı. (KALEM/43)

Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız. (TAHA/102)




Kafirlerin yüzleri kapkaradır

Hem o kıyamet günü görürsün ki, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzleri kararmıştır. Kibirlenenlerin yeri cehennem değil mi? (ZÜMER/60)

-
Gözleri dehşet içindedir

Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma! Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.

O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek ve gönülleri bomboş kalacaktır. (İBRAHİM/42-43)



Müminler nurlarından tanınırlar 


O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine): "Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir." (denilir) İşte büyük kurtuluş budur!

O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?" Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır. (HADİD/12-13)

Yüzler var ki, o gün parıl parıl,

Güler, sevinir. (ABESE/38-39)




Kıyamet günü Allah'ın izni olmadan kimse söz söyleyemez

O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onların kimi bedbaht, kimi de mutludur. (HUD/105)

O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin. (TAHA/108)



Kıyamet günü sorgulanırlar

Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler.

Allah'a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz. Onlar, o zaman Allah'a koştukları ortakları inkâr ederler. (RUM/12-13)

O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o şirk koşanlara "Haydi yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız da!" diyeceğiz. Artık aralarını iyice açmışız. O ortak koştukları şeyler, "Siz bize tapmıyordunuz ki." diyecekler.

"Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter. Sizin bize ibadet ettiğinizden bizim haberimiz yoktur" (diyecekler). (YUNUS/28-29)

Ve hele o gün Allah onları çağırarak: "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani, nerede?" diyecektir. (KASAS/74)

Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir" derler. Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı tadın!" der. (EN'AM/30)

Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını (putları) gördükleri zaman: "Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır" diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz atarlar.

O gün Allah'a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini bırakıp kaybolup gitmişlerdir. (NAHL/86-87)

Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: "Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın." Müşrikler onları çağırırlar, fakat kendilerine cevap vermezler. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir engel koymuşuzdur. (KEHF/52)

Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler. (SAFFAT/24)

O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.

Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik" demekten başka bir özür bulamayacaklar.

Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti. (EN'AM/22-24)

O gün Allah onları çağırarak, "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz, hani nerede?" diyecektir.

(O gün) haklarında azaba itilme, hükmü gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı." derler.

"(Allah'a koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın!" denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine cevap vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada iken) doğru yola girselerdi!

O gün Allah onları çağırıp "Peygamberlere ne cevap verdiniz?" diyecektir. (KASAS/62-65)


-
Kıyamet günü herkes tek başına sorgulanır 


Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır. (MERYEM/95)


-
İnsanlar üç sınıf olacaktır 


Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman

Sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar!

Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar!

Önde olanlar (var ya), onlar öncüdürler.

İşte o yaklaştırılanlar, (VAKİ'A/7-11)



Müminlerin kitabı sağdan verilir 


Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.."

"Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der.

Artık o hoşnut bir hayattadır.

Yüksek bir cennettedir. (HAKA/19-22)


Kafir olanların kitabı soldan verilir 


Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de,

Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,

Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı . (HAKKA/25-27)



Allah kıyamet günü Şeytanı ve dostlarını haşredecektir

Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler) (MERYEM/68)


-
Kıyamet günü hassas teraziler kurulur 


Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz. (ENBİYA/47)





HÜKÜM ALLAH’INDIR, ALLAH HAKEMDİR

“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için peygamberler ile birlikte hakk içerikli kitap indirdi.” (Bakara 213)


“Allah’ın kitabından kendilerine bir pay verilmiş olanları görmedin mi? Bunlar aralarında hüküm versin diye Allah’ın kitabına çağırılıyorlar, fakat sonra aralarından bir grup bu kitaba karşı çıkarak sırt çeviriyor.” (Al-i İmran 23)

“Allah size ayrıntılı açıklamalar içeren kitabı indirmişken ben O’nun dışında bir hakeme mi başvurayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, Kur’an’ın gerçeğe dayalı olarak Allah tarafından indirildiğini bilirler. O halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (En’am 114)

“Gerçek egemen olan Allah yücedir. Ey Muhammed, Kur’anın sana vahyedilişi sona ermeden onu okumakta acele etme ve Rabb’im bilgimi artır’ de.” (Ta-ha 114)

“De ki; «Rabb’imiz bizi bir araya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir.” (Sebe 26)

“Rabbiniz Allah’dır, o gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a kuruldu. O gündüzü sürekli kovalayan geceyi gündüzün üzerine örter. Güneş, ay ve yıldızlar O’nun buyruğuna baş eğmişlerdir. İyi bilin ki, yaratma ve yönlendirme O’nun tekelindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah yücelerin yücesidir.” (Araf 54)

“Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız düzmece ilahlar, ya sizin ya da atalarınızın taktığı birtakım boş, içeriksiz adlardan başka bir şey değildirler. Allah onlara hiçbir güç vermiş değildir. Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir. O yalnız kendisine kulluk sunmanızı emretmiştir. Dosdoğru din, işte budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyor.” (Yusuf 40)

“Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik; bu kitap doğru yol kılavuzluğu ve ışık içerir. Gerek İslâm’a bağlı peygamberler ve gerekse Allah’a bağlı bilginler ile din adamları Allah’ın bu kitabının görevli koruyucuları ve doğruluğunun şahitleri sıfatı ile yahudiler arasında buna göre hüküm verirler. Buna göre insanlardan değil, benden korkunuz da ayetlerimi bir kaç para karşılığında satmayınız. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)

“Tevrat’ta, yahudilere yazılı olarak bildirdik ki, canın karşılığı can, gözün karşılığı göz, burnun karşılığı burun, kulağın karşılığı kulak, dişin karşılığı diştir ve yaralamalarda da karşılıklılık (kısas) ilkesi geçerlidir. Kim kısas hakkını bağışlarsa bu onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler ise zalimlerin ta kendileridirler.” (Maide 45)

“Bu peygamberlerin ardından kendisinden önce gelen Tevrat’ı onaylayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik; O’na doğru yol bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat’ı onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.” (Maide 46)

“İncil ümmeti, Allah’ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar fasıkların, doğru yoldan çıkmışların ta kendileridir.” (Maide 47)

“Sana da daha önceki kutsal kitabı onaylayıcı ve içeriğini koruyucu olan bu hak kitabı indirdik. Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma.” (Maide 48)

“O halde onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, onların keyfi arzularına uyma, onların seni Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakın, eğer sana sırt çevirirlerse bil ki, Allah, günahlarının bazısı yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Kuşku yok ki, insanların çoğu fasıktır.” (Maide 49)

“Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç?” (Maide 50)

“Görüş ayrılığına düştüğünüz herhangi bir meselede hüküm vermek Allah’a aittir. İşte bu, benim Rabb’im olan Allah’tır. O’na dayandım, O’na yöneldim.”( Şura 10)

“Allah, dinden Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa ya ve İsa ‘ya tavsiye ettiğimiz Allah’ın dinini hayata egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin için bir hayat düsturu olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.»” (Şura 13)

“Bundan dolayı sen insanları Allah’ın dinine davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol, onların heva ve heveslerinden kaynaklanan hayat sistemlerine uyma ve deki: «Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım; aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizimde Rabb’imiz, sizindeRabb’inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak birşey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte O’nadır.»” (Şura 15)

“Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır” (Şura 21)

“Bunun yanı sıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah’ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.” (Ra’d 37)

“Allah dilediği hükmü yürürlükten kaldırır, dilediğini de yürürlükte tutar. Ana kitap O’nun katındadır.” (Ra’d 39)

“Bizim kâfirlerin yurtlarını uçlarından kırptığımızı, Müslümanlar lehine alanlarını daralttığımızı görmüyorlar mı? Hüküm veren Allah’tır, O’nun hükmünü gözden geçirecek hiç kimse yoktur. O’nun hesaplaşması pek çabuktur.” (Ra’d 41)

“Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)

“Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisa 105)

“Sana her ne vahy ediliyorsa ona tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yunus 109)

“Dedi ki; «Onların mağarada ne kadar kaldıklarını herkesten iyi bilen Allah’dır. Göklerin ve yeryüzünün sırlarının bilgisi O’nun tekelindedir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. İnsanların O’nun dışında başka bir koruyucuları, başka bir önderleri yoktur ve O egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehf 26)


“Ey müminler, Allah’a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan devlet yetkililerine de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah’a ve Peygamber’e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.” (Nisa 59)

“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisa 65)

“Aralarındaki davalarda Allah’ın ve Peygamberin vereceği hükme uymaya çağırılan mü’minlerin söyleyebilecekleri tek söz «Duyduk ve uyduk» sözüdür. İşte mutlu sona erenler onlardır.” (Nur 51)

“Sonra ey Muhammed! Sana da insanların uyacakları bir hayat sistemi (şeriat) verdik. Sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye 18)

“Göklerin ve yeryüzünün egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Allah’tan başka hiçbir dostunuz ve destekçiniz yoktur.” (Bakara 107)



HARAM İLE İLGİLİ AYETLER

Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. (FURKAN/68)

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.

Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız. (BAKARA/278-279)

Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır. (BAKARA/275)

Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. (AL-İ İMRAN/130)

Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz. (BAKARA/219)

Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi? (MAİDE/90-91)

Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (BAKARA/85)

Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir. ( BAKARA /144)

Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur. (İSRA/32)

O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. ( BAKARA /173)

Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır. ( BAKARA /275)

"Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana uyun". (AL-İ İMRAN/50)

Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun". (AL-İ İMRAN/93)

Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok merhamet edicidir. (NİSA/23)

Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık. (NİSA/160-161)

Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir. (MAİDE/3)

Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!". (MAİDE/26)

Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. (MAİDE/42)

Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür! (MAİDE/62)

Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür! (MAİDE/63)

Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti. (MAİDE/72)

Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez. (MAİDE/87)

Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. (MAİDE/96)

Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir. (EN'AM/119)

Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır. (EN'AM/138)

Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir. (EN'AM/140)

Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "(Allah), iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin." (EN'AM/143)

Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez" (EN'AM/144)

De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti - ki bu gerçekten pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan olursa, bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin çok bağışlayandır, merhamet edendir. (EN'AM/145)

Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. (EN'AM/146)

Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz." (EN'AM/148)

De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.". Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk tutuyorlar. (EN'AM/150)

De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti. (EN'AM/151)

De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur". İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz. (A'RAF/32)

De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır". (A'RAF/33)

Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler de: "Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler. (A'RAF/50)

Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır. (A'RAF/157)

Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın. (TEVBE/29)

De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?" (YUNUS/59)

Allah'a ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık" Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin vazifesi, ancak açık-seçik bir tebliğden, ibarettir. (NAHL/35)

O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (NAHL/115)

Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar. (NAHL/116)

Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi. (NAHL/118)

Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur. (İSRA/33)

Emir budur, Allah'ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar helal kılınmıştır. O halde o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının. (HAC/30)

Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur. (FURKAN/68)

Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir. (TAHRİM/1)



hukum vermek Allaha aittir

"Yoksa onlar (İslâm öncesi) câhiliyye hükmünü (idaresini) mü istiyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükmü, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?" (5/Mâide, 50)

Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O'na ibadet etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur! Fakat insanların çoğu bunu bilmezler." (Yusuf: 40)

"Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için dinden bir şeriat koyan ortakları mı var? Eğer önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı muhakkak aralarında hükmolunurdu. Şüphesiz zalimler için acı bir azab vardır." (Şura: 21)

"Üzerinde ihtilaf ettiğiniz şeyin hükmü Allah'a aittir. (şura 10)

"Allah'la beraber başka bir ilaha ibadet etme! Zira O'ndan başka ilah yoktur. O'ndan başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur. Yine O'na döndürüleceksiniz." (Kasas: 88)

"Bu dünyada iken yalnız Allah'a dua edildiği zaman inkar etmeniz O'na ortak koşulduğunda da bunu tasdik etmeniz dolayısıyladır. Artık hüküm O yüce ve büyük olan Allah'a aittir." (Mü'min: 12)

"O kendisinden başka ibadete layık ilah bulunmayan Allah'tır. Dünyada ve ahirette hamd O'na mahsustur. Hüküm O'nundur yine O'na döndürüleceksiniz. (kasas70)

"Hükmünde hiçbir şeyi ortak kabul etmez." (Kehf: 26)

"Allah hükmeder O'nun hükmünü iptal edecek hiçbir kimse yoktur." (Ra'd: 41)

"Şüphesizki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir." (A'raf: 54)

"Allah ve rasulü bir konuda hüküm verdiğinde inanmış erkek ve kadınların artık işlerinde başka yolu seçme hakları yoktur. Her kim Allah'a ve rasulüne başkaldırırsa apaçık bir şekilde sapmış olur." (Ahzab: 36)

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin rasule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin! Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız (onun hükmünü) Allah'a ve rasulünearzedin!" (Nisa: 59)

"Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet! Onların hevalarına uyma! Allah'ın sana indirdiği şeylerden bazılarında seni fitneye düşürmelerinden sakın!" (Maide: 49)

"Evvelde ve ahirde emir Allah'ındır." (Rum: 4)

"Hüküm yalnız Allah'a aittir. O'na güvendim. Güvenenler de O'na güvensin." (Yusuf: 67)

"Yalnız Allah'ın hükmüne çağrıldığınız zaman kabul etmiyorsunuz. Fakat (bununla birlikte şirk unsuru olan) başka hükümler söz konusu olunca kabul ediyorsunuz. Oysa hüküm yalnız her şeye gücü yeten Allah'a aittir." (Mü'min: 12)


"Size apaçık (her şeyi açıklayan) kitabı indiren Allah'ın hükmünden başka bir hüküm kabul eder miyim?" (En'am: 114)

"Diyorlar ki; hüküm verme işinde bize bir pay var mıdır? De ki; emrin ve hükmün tamamı yalnız Allah'a aittir." (Al-i İmran: 154)

“Onlar, kendilerine kitap, hüküm ve nebîlik verdiğimiz kimselerdir.” (En’âm 6/89)


“Sana bu kitabı, tümüyle gerçek olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma. (Nisa 4/105)

Kuran'a göre hüküm koyma yetkisi yalnız Allah’a aittir. Allahın koyduğu hükmü değiştirmek eleştirmek Allah ın vermediği hükmü ilave etmek hükmün Allah’a ait olduğu delillendiren başka ayetle bulmak mümkündür. Allah’ın hüküm koyduğu konular Kuran’da belirtilmiştir.
iyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır. Ondan başka, kendilerine bir takım dostlar (mabutlar) edinenler de şöyle diyorlar: “- Biz onlara (putlara) ibadet etmiyoruz, ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye yapıyoruz.” Elbette Allah, onlarla müminler arasında, ihtilâf edib durdukları şeyde (din hususunda) hükmünü verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı olan, kâfir olan kimseyi doğru yola çıkarmaz. ( 39 – Zumer suresi 3 )

- Ve Allah, O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Hamd önce de ve ahirette de O'nun içindir. Ve hüküm O'na mahsustur ve O'na döndürüleceksinizdir (28 - Kasas suresi 70)

kuran eksiksiz kolay anlaşılır





İşte sana O kitap, şüphe, kuşku-çelişki-tutarsızlık yok O’nda. Bir klavuzdur O. (Bakara-2)

Biz bu kitapta-Kur’an’da herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık, ne fazla yaptık.. (En’am-38)

Yemin olsun, biz sana açık-seçik ayetler indirdik.. (Bakara-99)

Yemin olsun, biz açık-seçik bilgiler veren ayetler indirdik.. (Nur-46)

Bu kitab’ı indirdik ki her şey- herkes için açık açık- ayrıntılı–anlaşılır

bir klavuz, bir rahmet, müslümanlara bir müjde olsun.. (Nahl-89)

Yemin olsun ki! biz Kur’an’ı düşünesiniz diye, öğüt ve ibret alasınız diye kolaylaştırdık. Var mı okuyan, düşünen, ibret alan.. (Kamer-17, 22, 32, 40)

(Kur’an’da aynı sure içinde dört kez tekrarlanarak vurgulanan tek ayet-emirdir. )

Rabbbinin sözü, adalet ve doğruluk olarak tamamlanmıştır. O`nun sözlerini-

Kur’an’ı değiştirecek hiç bir kuvvet yoktur.. (En’am-115)

Geceleyin kalk. Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.. (Müzzemmil-2, 4)

Kur’an’ı insanlara, dura dura, yavaş yavaş, anlayarak okunsun diye

kısımlara ayırıp, ağır ağır indirdik.. (İsra-106)

Biz sana Kur’an’ı ve en güzel yorumu(ahsena tefsir) getirdik.. (Furkan-33)

O’nu-Kur’an’ı açıklamakta bize düşer.. (Kıyamet-19)

Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.. (Ali-İmran-103)

Okuyanlar-Düşünenler için ayetlerimizi iyice-detaylı açıkladık.. (Ali-İmran-118)

Bu ayetlerden, Kur’an’da şüphe, kuşku, çelişki, tutarsızlığın olmadığını; Kuran`ın bizler için klavuz olduğunu;

O’nun, herhangi bir eksikliği olmadığını;

ayetlerin açık-seçik- olduğunu;

Kuran`ın detaylı, ayrıntılı, anlaşılır bir klavuz, rahmet ve müjde olduğunu;

düşünüp, öğüt, ibret alalım diye kolaylaştırıldığını (Kamer süresinde dört kez tekrarlanmıştır);

Allah’ın sözünün, Kur’an’nın tamamlandığını ve O’nun sözlerinin levh-i mahfuz’da korunan-değiştirilemeyecek olduğunu;

Kur’an’ın ağır ağır, ayetlerin anlamını derin derin, inceden inceye düşünerek-tefekkür ederek, anlayarak okunması gerektiğini;

Kur’an’da ayetlerin açıklandığını, dolayısıyla Kuran`ın yorumu-tefsiri de kapsadığını anlıyoruz, öğreniyoruz..

Bu açık, anlaşılır, muhkem ayetlere rağmen;

“Kur’anı Kerim; Açıklayıcı, detaylı, kolay anlaşılır değildir, O’nda çelişkiler, eksikler vardır, tam anlaşılır olması için Kur’an’ın yanına tefsir kitapları koymak, eklemek lazım diyenler veya şunun sözü, bunun risalesi Kur’an’a eş, denk veya O’nu tamamlayan dini kaynaklardır” diyenler; Kur’an’ı yeterince anlamamıştır, yanılıyorlardır veya yazdıkları bol katkılı tefsir kitaplarıyla servet yapma peşindedirler yada Kur’an’a, Allah’a inanmama, muhalefet etme günahı içindedirler..

İslam dininin kapsamını, içeriğini Kur’an belirler.

Bunun dışında hüküm kaynağı aramak aldanıştır, gaflettir. Başkasının sözünü Allah`ın sözüne denk tutmak ise şirktir..

İslam dinini, Allah’ın kelamını mesajını anlamamız öğrenmemiz için Kur’an yeterlidir.

Başka bir kaynağa, kitaba, yoruma yardımcıya ihtiyaç yoktur.. Allah, herşeye gücü yetendir..

Dinimizin; pınarı, kaynağı Kur’an’dır. Kur’an; varoluşun, ilahi sistemin ‘kullanma klavuzu’dur. Klavuza-Kur’an’a uygun yaşayan, dünyada ve ahirette güzelliklere, mutluluğa ulaşacaktır…

Kamer süresinde birbirinin aynısı olan dört ayette ve daha bir çok ayetlerde düşünmekten, öğüt ve ibret almaktan, anlamaktan bahsedilir. Kuran`da, Kur’anı düşünerek, öğüt, ibret alarak, anlayarak okumamız gerektiği defalarca vurgulanarak bildirilmiştir..

Kur’an’ı, ancak bildiğimiz dilden Türkçe mealini okursak anlayarak, düşünerek, öğüt ve ibret alarak okumamız mümkün olur. Allah’ın mesajını, dinimizi anlar, öğreniriz..

Kur’an’ı hiçbir şey anlamadan-Türkçe karşılığını bilmeden arapçateleffuzunu veya arapça telaffuzların latin harfleriyle yazılmış şekliyle okunması, bildirilen-istenen okuma şekli değildir..

“Meal – çeviri, orjinalinin aynisi olamayacağı için Kur’an, Türkçe mealden okunursa sevabı olmazmış, Türkçe meal okunarak hatim indirilemezmiş”

gibi yalnış, anlamsız safsatalara itibar etmemek gerekir..

Allah’ın istediği Kur’an’ı derin derin düşünerek, anlayarak, öğüt ve ibret alarak okumamızdır..

Kur’an’nınarapça telaffuzunun latin harfleriyle yazılması da bir çeviridir..

Kur’an’nın veya bir surenin latin harflerine çevrilerek yazılan telaffuz çevirileri ne kadar orjinale yakınsa Türkçe çevirisi-meali de en az o kadar orjinale yakındır.

Şunu da unutmamak gerekir. Kur’an Allah’ın koruması altındadır.

Hiçbir babayiğit orjinal anlamının hilafında, anlamı ters yüz edecek meal yazamaz..

Eğer yazarsa, Allah ve İslam alemi onu asla affetmez. Kimse böyle bir şeye cesaret edemez..

Meallerde orjinalin özü değişmez. Ancak şu olabilir, öz-esas birbirinin aynı olmayan kelimelerle ifade edilebilir.

Ramazan ayında veya başka çeşitli vesilelerle insanların biraraya toplanarak Kur’an okuması güzel bir adettir. Böyle zamanlarda Kur’an’ı bildiğimiz dilden Türkçe mealinden okumalıyız.

Sonra okunan ayetler üzerinde sohbet açmalı, Allah’ın kelamını anlamaya, öğrenmeye çalışmalıyız. Bu şekilde dinimizi anlar, Allah’ın emirlerini, yasaklarını öğrenebiliriz.

Saygılarımla



Yazar : Vedat Akbaşak

özetle resul


Resul kendinin kuranda nasıl ifade edilir

"Ben sadece beşer bir elçiyim de" (İsra 93)
"Sadece sana bildirilen vahye uyacağını söyle" (En'am 50)
"Sen sadece apaçık bir uyarıcısın" (Ankebut 50)
"Sadece tehdidimden korkanları Kur'an ile uyar" (Kaf 45)


Resulun görevleri
- "Elçinin görevi ancak bildirmektir" (Maide 99)
- "Ey Muhammed deki: Ben sadece beşer bir elçiyim" (İsra 93)
- "Onların üzerinde zorlayıcı değilsin" (Kaf 45)
- "Sen öğüt ver! Çünkü sen ancak öğüt verensin" (Gaşiye 21)
- "Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen sadece apaçık duyurmadır" (Tegabün 12)
- "Sadece, tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver" (Kaf 45)
- "Biz seni şahit, uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderdik" (Fetih 8)
- "Sana düşen sadece duyurmaktır" (Şura 48)
- "Sen onların üzerinde vekil değilsin" (Zümer 41)
- "Resullere düşen açık bir tebliğden başkası değildir" (Nahl 45)
- "Sana düşen şey ancak tebliğ etmektir" (Ali İmran 20)
- "Senin görevin mesajımızı duyurmaktır" (Rad 40)
- "Senin görevin buyruklarımızı onlara açıkça duyurmaktan ibarettir" (Nahl 82)
- "Ey Muhammed seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" (İsra 105)
- "De ki: Ey insanlar ben sizin için sadece açık sözlü bir uyarıcıyım" (Hacc 49)
- "Ey Muhammed: Biz seni sırf uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderdik" (Furkan 56)
- "Peygambere düşen apaçık bir tebliğden başka bir şey değildir" (Ankebut 18)
- "De ki: Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım" (Ankebut 50)
- "Sen sadece bir uyarıcısın" (Fatır 24)
- "De ki: Ben sadece bir uyarıcıyım" (Sad 65)

Resul ne ile hüküm verir
İnsanlar bir tek topluluktu. Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve anlaşmazlığa düştükleri konularda halkın arasında hükmetmeleri için onlarla birlikte gerçeği içeren kitabı indirdi. Oysa kitap verilenler kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü onun hakkında anlaşmazlığa düştüler. Fakat Allah, izniyle inananları onların anlaşmazlığa düştüğü gerçeğe ulaştırdı. Allah dilediğini/dileyeni doğru yola iletir. (BAKARA Suresi 213. Ayet)
Halkın arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi yargı veresin diye Biz sana gerçeği içeren kitabı indirdik. Hainlerden yana olma.( NİSA Suresi 105. Ayet)
Kendinden önceki kitapları doğrulayan, onların yerine geçen bu kitabı, gerçekleri kapsayıcı olarak sana indirdik. Allah'ın sana indirdiğiyle aralarında hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların hevesine uyma. Her biriniz için bir yasa ve yöntem belirledik. Allah dileseydi hepinizi bir tek toplum yapardı. Ancak, size verdikleriyle sizleri sınıyor. İyilikte yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Ayrılığa düştüğünüz konuları size bildirecek. (MAİDE Suresi 48. Ayet)
İçinde hidayet ve ışık bulunan Tevrat'ı biz indirdik. müslüman peygamberler onunla Yahudiler arasında hüküm veriyorlardı. Hahamlar ve din bilginleri de Allah'ın kitabından emredildikleri şeylerle hüküm verirler ve onun üzerine tanık olurlardı. Halkı ululamayın, beni ululayın ve ayetlerimi ucuz bir fiyata satmayın. Allah'ın indirdiği ile hüküm vermeyenler inkarcıdır. (MAİDE Suresi 44. Ayet)
İncil halkı Allah'ın onda indirdiğiyle hüküm versin. Kim Allah'ın indirdiği ile hüküm vermezse işte onlar yoldan çıkanlardır. (MAİDE Suresi 47. Ayet)

Kuran ile uyar

Sor: "Kimin tanıklığı büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Sizi ve ulaştığı herkesi uyarmak için bana bu Kuran verildi. Allah'tan başka tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz?" "Ben böyle tanıklık etmem," de ve ardından şunu da söyle: "O bir tek tanrı, ben sizin ortak koştuğunuz şeyden uzağım."( EN'AM Suresi 19. Ayet)

Dinlerini oyun eğlenceye alanları ve dünya hayatına aldananları bırak. Sen bununla (Kuran'la) hatırlat ki, bir kişi kazandığının felaketli sonucunu çekmesin. Onun Allah'tan başka bir Sahibi ve şefaatçisi yoktur. Her türlü fidyeyi verse bile kendisinden kabul edilmez. Bunlar, kazandıklarından dolayı felaketli sonuca uğrayanlardır; inkarları yüzünden kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici bir azabı hakketmişlerdir. (EN'AM Suresi 70. Ayet)

Rabbinizden size indirileni izleyin, O'ndan başkalarını dost edinerek izlemeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz! (ARAF Suresi 3. Ayet)

Kuran ile öğüt ver

O halde onların ne dediklerini en iyi biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Sen, benim tehdidimden korkanlara Kur'ân ile öğüt ver! Kaf 45



Allah’ın haram ettiği şeyler:

a)Şirk koşma

b) Haksız yere insan öldürmek.

-Ve işte o kişiler (Rahman’ın kulları), Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı öldürmezler. -Ancak Hakk ile öldürürler.- Zina da etmezler. Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. (Furkan 68)

-Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisi(olan mirasçısı)ne yetki vermişizdir (öldürülenin hakkını arar. Fakat o da) öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir. (İsra 33)

-Her kim bir mümini kasten öldürürse -onun cezası-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır! (Nisa 93)

c)Zina etmek:

-De ki: "Rabbim, fuhuşları, gerek açığını, gerek kapalısını; günahı ve haksız yere saldırmayı; hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi kesinlikle haram etmiştir." (Araf 33)

-Ve sakın zinaya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur. (İsra 32)

d)Yoksulluk endişesiyle çocukları öldürmek:

-De ki: "Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Fuhuşların açığına da, kapalısına da yaklaşmayın ve haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıymayın! Düşünesiniz diye Allah size bunları tavsiye etti. (Enam 151)

-Bilgisizlik yüzünden beyinsizce, çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki ziyana uğradılar, saptılar, yola gelici de değiller! (Enam 140)

-Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek, büyük günahtır. (İsra 31)

e) Yetim malını yemek:

-Yetimin malına, kendisi erginlik çağına varıncaya kadar, onu değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın. Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden [Hesap Günü'nde] mutlaka sorguya çekileceksiniz! (İsra 34)

-Yetimin malına yaklaşmayın: yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir, onu uygun tarzda sarf edebilirsiniz); ölçü ve tartıyı tam adaletle (dengeli) yapın. Biz, kişiye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da akrabanız da olsa adalet yapın ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Hatırlayıp öğüt alasınız diye (Allah) size bunları tavsiye etti. (Enam 152)

f) Haram yiyecekler:

-(Kesilirken) üzerine Allah’ın adı anılmayan(hayvan)lardan yemeyiniz! Çünkü o(nu yemek), yoldan çıkmadır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmelerini fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de ortak koşanlar (gibi olur)sunuz. (Enam 121)

-O halde Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine O'nun adı anılan(hayvan)lardan yiyiniz. (Enam 118)

-Üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan niçin yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında, size haram kıldığı şeyleri (Allah) size açıklamıştır. Doğrusu birçokları, bilmeden keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin, (evet) O, sınırı aşanları çok iyi bilir. (Enam 119)

-De ki: Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, yahut akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki pistir- ya da Allah’tan başkası adına boğazlanmış bir fısk (murdar olmuş hayvan) olursa başka (bunlar haramdır). Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) saldırmamak ve (zorunluluk) sınırı(nı) aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir. (Enam 145)

-Leş, kan, domuz eti, Allah\tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (tahta veya taşla) vurul(arak öldürül)müş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç- dikili taşlar (putlar) adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklariyle kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (insanı yoldan çıkaran kötü şeylerdir). Bugün artık inkar edenler, sizin dininiz(i yok etmek)den umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size ni'metimi tamamladım ve size din olarak İslam'a razı oldum. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Doğrusu, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide 3)

g)İhramda iken avlanmak:

-Ey inananlar, akitleri(zi) yerine getirin. Size oku(nup açıkla)nacak olanların dışında kalan hayvanlar sizin için helal kılındı. Yalnız ihramda iken avı helal saymamak şartıyla. Allah, istediği hükmü verir. (Maide 1)

h) faiz :

-Riba yiyenler, ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: "Alışveriş de riba gibidir." demelerinden ötürüdür. Oysa Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kime Rabbi’nden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak ribadan) vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi de Allah'a kalmıştır. (Allah onu affeder). Kim tekrar (ribaya) dönerse onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır. (Bakara 275)

-Allah, ribayı mahveder, sadakaları artırır. Allah, hiçbir günahkar nankörü sevmez. (Bakara 276)

-Ey inananlar, Allah’tan korkun, eğer inanıyorsanız ribadan (henüz alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın). (Bakara 278)

-Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin. Tevbe ederseniz, ana malınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz, ne de haksızlığa uğratılırsınız. (Bakara 279)

-Ey inananlar, kat kat riba yemeyin, Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. (Al-i İmran 130)

ı) Haram aylarda savaş:

-Sana haram ayında savaşmaktan soruyorlar. De ki: "Onda savaş, büyük bir günahtır. Fakat Allah yoluna engel olmak, Allah’a ve Mescid-i Haram'a karşı nankörlük etmek, halkını ondan (Mekke'den) sürüp çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır. Fitne (baskı yapmak, adam) öldürmekten daha büyük(bir günah)tır". Onlar yapabilseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte onların bütün yaptıkları dünyada da, ahret de de boşa çıkmıştır ve onlar, ateş halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. (Bakara 217)

j) Kahinlik, fal okları ve geleceği öğrenmeye çalışmak:

- Leş, kan, domuz eti, Allah\tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (tahta veya taşla) vurul(arak öldürül)müş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç- dikili taşlar (putlar) adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklariyle kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (insanı yoldan çıkaran kötü şeylerdir). Bugün artık inkar edenler, sizin dininiz(i yok etmek)den umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'a razı oldum. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Doğrusu, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide 3)

k) içki, kumar, dikili taşlar, fal okları

- Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. (Maide 90)

- Şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan ala koymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçecek misiniz? (Maide 91)

Helal-Haram etme yetkisi sadece Allah’ındır.

ALİ İMRAN 3/50-51. "Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber size yasak edilenlerin bir kısmını helal kılmak üzere, Rabbinizden size bir ayet getirdim. Allah’tan sakının ve bana itaat edin; çünkü Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin, bu doğru yoldur".

MAİDE 5/4. Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır. Allah’ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine Allah’ın adını anın (besmele çekin). Allah’tan korkun. Allah’ın hesabı pek çabuktur.

MAİDE 5/5. Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (Yahudi, Hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

MAİDE 5/87. Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.

EN’AM 6/150. De ki: "Allah’ın bunu haram kıldığına şahidlik edecek şahidlerinizi getirin". Şahidlik ederlerse, onlarla beraber olup sözlerini kabullenme; ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların heveslerine uyma; onlar Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar.*

A’RAF 7/32. "Allah’ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?" "Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir" de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.

YÛNUS 10/59. De ki: "Allah’ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?" De ki: "Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah’a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?"

YÛSUF 12/40. "Allah’ı bırakıp taptığınız, sizin ve babalarınızın adlandırdığı putlardan başka bir şey değildir. Allah onların doğru olduğuna dair bir delil indirmemiştir. Hüküm vermek ancak Allah’a aittir; kendisinden başkasına değil, O’na tapmanızı emretmiştir. Bu, dosdoğru dindir, fakat insanların çoğu bilmezler".

NAHL 16/116. Diliniz yalana alışmış olduğu için, "şu haram, bu helaldir" demeyin, zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler.

ŞÛRA 42/21. Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara meşru kılacak ortakları mı vardır? Eğer kesin yargı bulunmayacak olsaydı aralarında hemen hükmedilirdi. Doğrusu, zalimlere can yakıcı azap vardır.

TAHRİM 66/1. Eşlerinin rızasını gözeterek, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine yasak ediyorsun? Allah bağışlayandır, acıyandır



Erdemlilerin özellikleri nelerdir?

BAKARA Suresi 2. Ayet
Bu, kuşkusuz, erdemliler için yol gösterici bir kitaptır.

BAKARA Suresi 3. Ayet
Onlar ki duyularıyla algılayamadıkları gerçeklere de inanırlar,namazı (salat) gözetirler, kendilerine verdiğimiz rızıktan muhtaçlara verirler.
BAKARA Suresi 4. Ayet
Sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Ahiret konusunda da hiçbir kuşkuları yoktur.
BAKARA Suresi 177. Ayet
Yüzlerinizi doğu veya batı yönüne çevirmeniz iyilik değil. İyiler o kimseler ki ALLAH’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanırlar; akrabalara, yetimlere, muhtaçlara, yolda kalmışlara, dilencilere ve köleleri özgürlüğe kavuşturmaya seve seve para yardımında bulunurlar; namazı gözetir, zekatı verir, sözleştikleri vakit sözlerinde dururlar; zorluğa, sıkıntıya ve zulme karşı direnirler. İşte doğru olanlar onlardır, erdemli olanlar da onlardır.
BAKARA Suresi 197. Ayet
Hac, bilinen aylarda uygulanmalı. Kim o aylarda hacca karar vermişse bilsin ki, hacda cinsel ilişki, kötülük yapmak, tartışmak yoktur. Yaptığınız her iyiliği ALLAH bilir. Yol için azığınızı hazırlarken en hayırlı azığın erdemlilik olduğunu unutmayın. Anlayış sahipleri! Beni dinleyin.
AL-İ İMRAN Suresi 92. Ayet
Sevdiğiniz şeylerden ekonomik yardım olarak vermedikçe erdemli bir kişi olamazsınız. Her neyi verirseniz ALLAH mutlaka onu bilir.
AL-İ İMRAN Suresi 133. Ayet
Rabbiniz tarafından bağışlanmaya, eni göklerle yeri kapsayan ve erdemliler için hazırlanmış olan cennete doğru koşun.
AL-İ İMRAN Suresi 134. Ayet
O erdemliler ki bollukta ve darlıkta yardım için para harcarlar, öfkelerini kontrol ederler, insanların kusurlarını görmemezlikten gelirler. ALLAH iyilik yapanları sever.
AL-İ İMRAN Suresi 135. Ayet
Onlar ki bir günah işledikleri, yahut kendilerine zulmettikleri zaman ALLAH’ı anımsar ve günahları için bağışlanma dilerler Zaten ALLAH’tan başka kim günahları bağışlayabilir ki? ve onlar bile bile günah işlemeye devam etmez.
MAİDE Suresi 8. Ayet
İnananlar! ALLAH için adaleti gözeterek tanıklık edin. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın. Adaletli davranmak daha erdemlidir. ALLAH’ı dinleyin. ALLAH yaptıklarınızı haber alır.
ARAF Suresi 26. Ayet
Adem oğulları, size, bedenimizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Erdemlilik elbisesi ise daha hayırlıdır.Bunlar, ALLAH’ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.
ARAF Suresi 201. Ayet
Erdemlilere her ne zaman şeytandan karanlık bir öneri ulaşsa hemen hatırlarlar. Böylece hemen görürler.
NAHL Suresi 30. Ayet
Erdemlilere, “Rabbiniz ne indirdi,” denir. “İyilik,” diye karşılık verirler. Bu dünyada güzel davrananlar için güzellik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Erdemlilerin yurdu ne de iyidir.
İSRA Suresi 25. Ayet
Rabbiniz içinizdekileri çok iyi bilir. Erdemli davranırsanız, elbette O, tevbe edenleri bağışlayandır
İSRA Suresi 26. Ayet
Akrabalara haklarını ver. İhtiyaç sahiplerine ve yolcuya da… Ancak saçıp savurma
İSRA Suresi 27. Ayet
Kuşkusuz, saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır ve şeytan Rabbine karşı nankördür
İSRA Suresi 29. Ayet
Elini boynuna bağlama ve tümüyle de açma, yoksa pişman olur, üzülürsün.
İSRA Suresi 30. Ayet
Rabbin, dilediğine rızkını bol verir, veya kısar. Kuşkusuz O, kullarından haberdardır, onları görendir
İSRA Suresi 31. Ayet
Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük bir suçtur
İSRA Suresi 32. Ayet
Zinaya yaklaşmayın; çünkü o büyük bir günah ve kötü bir davranıştır
İSRA Suresi 33. Ayet
ALLAH’ın kutsal kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim haksızlığa uğrayarak öldürülürse onun mirasçılarına yetki vermişizdir. İntikam duygusuyla öldürmede sınırı aşmasın; zira kendisine yardım edilmiştir
İSRA Suresi 34. Ayet
Öksüzlerin malına, erginlik çağına ulaşıncaya kadar dokunmayın; yararlarına olursa başka
İSRA Suresi 35. Ayet
Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın ve doğru teraziyle tartın. Elbette bu daha iyidir ve sonucu daha güzeldir
İSRA Suresi 36. Ayet
Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur
İSRA Suresi 37. Ayet
Yeryüzünde kibirli kibirli dolaşma sen ne yeri delebilirsin ne de dağlar kadar boylu olabilirsin.
İSRA Suresi 38. Ayet
Tüm bunlar, Rabbin tarafından hoş görülmeyen kötü davranışlardır.
İSRA Suresi 39. Ayet
Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. ALLAH ile birlikte başka tanrı edinme; aksi taktirde kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın
HAC Suresi 32. Ayet
Kimler ALLAH’ın emirlerine saygı gösterirse kalplerindeki erdemi sergilemiştir.
HAC Suresi 35. Ayet
Onlar öyle kimselerdir ki, ALLAH’tan söz edildiğinde yürekleri ürperir. Başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan yardım için harcarlar.
FURKAN Suresi 63. Ayet
Rahman’ın kulları öyle kimselerdir ki yeryüzünde gösterişsizce yürürler. Cahiller kendilerine laf atınca da barış önerirler.
FURKAN Suresi 64. Ayet
Gecenin yalnızlığında Rab’lerine secde edip düşünceye dalarlar.
FURKAN Suresi 65. Ayet
Ve onlar şöyle derler, “Rabbimiz, cehennem cezasını bizden çevir. Onun cezası korkunçtur.”
FURKAN Suresi 66. Ayet
“O kötü bir durak ve kötü bir yerdir.”
FURKAN Suresi 67. Ayet
Onlar verirken savurganlık ve cimrilik yapmaz, ikisi arasında dengeli harcarlar.
FURKAN Suresi 68. Ayet
Onlar, ALLAH ile birlikte başka tanrılar çağırmazlar; ALLAH’ın yasakladığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Bunları işleyen, günahların faturasını öder.
RUM Suresi 44. Ayet
Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhinedir. Kimler de erdemli davranırlarsa kişiliklerini güçlendirmiş ve geliştirmiş olurlar.
ZÜMER Suresi 33. Ayet
Gerçeği getiren ve onu doğrulayana gelince, işte onlar erdemlilerdir
MÜNAFİKUN Suresi 10. Ayet
Size ölüm gelip de, “Rabbim keşke beni kısa bir süre için ertelesen de, yoksullara yardım ederek erdemlilerden olsam,” demeden önce verdiğimiz rızıklardan yardım için veriniz




Allah dostları

10:62-63 Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. İşte onlar iman eden ve takva sahibi olan kimselerdir."

----------- Allah Dostları, Kimlerdir ? ------------
3:68 "İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve (ona) iman edenlerdir. Allah MÜMİNLERİN dostudur."
4:45 "Allah düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost ve sahip olarak Allah yeter, yardımcı olarak Allah yeter."
2:257 "Allah, İNANANLARIN dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır..."

İtiraz 1 : Korku ve üzüntü olmama sadece evliyanın sıfatıdır? Ayette "Onlara korku yoktur, üzülecek de değillerdir" sıradan Müslümanlar korku duyarlar, üzülürler de, demek ki ayet bütün Müslümanlardan değil, evliyadan bahsediyor. Allah dostları asla korku duymazlar, hiç birşeye de üzülmezler.

----------- Kimlere Korku ve Üzüntü Yoktur? ------------
6: 48 "Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve yanlışı bırakırsa onlara korku yoktur, üzülecek de değillerdir."

[Üzüntü olmama durumu ahiret için söylenmektedir. Aksi durum zaten düşünülemez. Yakup peygamber üzüntüden ağlayarak kör olmuştur.]

İtiraz 2 : Ayette "takva sahibi olanlardır" diyor, oysa her Müslüman takva sahibi değildir, dolayısı ile ayet her Müslümanı değil sadece evliyayı kastediyor.

----------- Takva Sahipleri Kimlerdir? ------------
2:1-5 "O takva sahipleri ki gayba iman ederler, namazlarını kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler. O takva sahipleri, sana İNDİRİLENE de senden önce indirilenlere de, Ahirete de tüm kalpleriyle iman ederler. İşte onlar rablerinden gönderilmiş olan bu kusursuz rehberliğe tabidirler. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”

Ayete göre Takva sahibi olmanın özellikleri: gayba inanmak, namaz kılmak, zekat vermek, kitaplara ve ahiret gününe inanmak ve Kur'an'a uymaktır. Bu da tüm Müslümanları kapsar, zira bunlardan birisi yapmayan/inanmayan kişi Müslüman olamaz.

Öyleyse, sadece "Evliya" denen zatlar takva sahibidir diyenler, diğer herkesi kafir yapmış olurlar.
Çünkü ayetin sonunda "Kurtuluşa erenler onlardır" buyuruyor, yani onlar dışında herkes cehennemliktir.

Sonuç olarak Kur'an'a göre İman eden ve takva sahibi olan herkes Allah dostudur. Yani tüm Müslümanlar Allah dostudur. Bunun aksini söyleyenler Kur'an-ı açıkça inkar etmiş olurlar...

----------- Allah'tan Başka Dost Edinenler! ------------
7:3 "Rabbinizden size İNDİRİLENE UYUN. O’ndan başka EVLİYAların ardına DÜŞMEyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz."
8:24 "-Bilin ki ALLAH kişi ile kalbi arasına girer ve O'nun huzuruna toplanacaksınız."
42:9 "Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O her şeye güç yetirir."
42:62 "Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah'ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur."
39:3 Kesinlikle, din sadece Allah'a aittir. O'nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, "Onlar bizi Allah'a daha fazla YAKLAŞTIRSIN diye biz onlara tapıyoruz." (derler)..."
[Daha fazlası için, 7:3, 18:102, 29:41, 39:3, 42:6, 42:9, 42:46, 45:10 ]

----------- Ayetleri Görmezlikten Gelenler! ------------
43:36-37 "Kim Rahman’ın Zikri’ni GÖRMEZLİKTEN gelip ondan uzaklaşırsa BİZ ONA bir ŞEYTAN musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ HİDAYET üzere olduklarını SANIRLAR."

kurana göre akletmek

BAKARA SURESİ: 170 Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...


BAKARA SURESİ: 171 O küfre sapanların durumu, bağırıp çağırma dışında bir şeyi işitmeyen varlıklara haykıranın durumuna benzer. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden akıllarını işletemezler onlar.


BAKARA SURESİ: 197 Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda haccı kendisine gerekli kılarsa hacda kadına yaklaşmak, kötülüğe sapmak, kavga ve çekişmeye girmek yoktur. İyilik olarak yaptığınızı Allah bilir. Azık edinin. Hiç kuşkusuz azığın en güzeli takvadır. Ey akıl ve gönül sahipleri, benden sakının!

ALİ İMRAN SURESİ : 7 Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.

ALİ İMRAN SURESİ : 190 Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akıllarını/gönüllerini işletenler için çok ibretler vardır.

MAİDE SURESİ : 58 Namaza/duaya çağırdığınızda onu oyun ve eğlence edindiler. Böyle yaptılar; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.


MAİDE SURESİ : 100 De ki: "Pisin çokluğu seni hayrete düşürse de pisle temiz bir olmaz. O halde, ey akıl ve gönül sahipleri! Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz."


MAİDE SURESİ : 103 Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar.


ENFAL SURESİ : 22 Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.


YÛNUS SURESİ: 42 İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa!

YÛSUF SURESI: 109 Senden önce gönderdiklerimiz de kentler halkından kendilerine vahyettiğimiz bazı erlerden başkası değildi. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nce oldu görsünler. Elbette ki âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllarınızı kullanmayacak mısınız?"

TÂHÂ SURESİ : 128 Kendilerinden önceki nesillerden nicelerini helâk etmemiz onları yola getirmedi mi? Onların yurtlarında/barınaklarında dolaşıp duruyorlar. Akıl sahipleri için bunda elbette ibretler vardır!

HAC SURESİ : 46 Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir.

ŞUARA SURESI: 153 Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin."

ANKEBUT SURESİ : 43 Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez.

YASİN SURESI : 68 Kimi uzun ömürlü kılarsak, onu yaratılışta gerisin geri çeviririz. Hâlâ akıllarını işletmiyorlar mı?

ZÜMER SURESİ : 9 Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, âhiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."

ZÜMER SURESİ : 18 Onlar ki, sözü dinler de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlardar, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.

ZÜMER SURESİ : 21 Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var.

MÜMİN SURESİ : 54 Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.

ZÜHRUF SURESI : 3 Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an yaptık.

ECM SURESİ : 6 Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi.

VÂKIA SURESI : 19 Ne başları döner ondan ne de akılları karışır.

HAŞR SURESİ : 14 Onlar sizinle toplu halde değil ancak müstahkem kaleler içinde yahut duvarlar arasından savaşabilirler. Onların kendi aralarındaki problemleri/çıkmazları çetindir/ciddidir. Sen onları birlik/beraberlik halinde sanıyorsun, oysaki onların kalpleri darmadağınık/parça parçadır. Böyledir; çünkü onlar akıllarını işletmeyen bir topluluktur.

TALÂK SURESİ : 10 Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı. Artık Allah'tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir Zikir/bir uyarıcı/bir düşündürücü indirmiştir.

FECR SURESİ : 5 Nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı?

9 Mayıs 2017 Salı

KURANA GÖRE KABİR AZABI



KURANA GÖRE KABİR AZABI yoktur…

Geleneksel dinde ve özellikle mezheplerde bizlere öğretilen ama kur’anda asla bahsedilmeyen, hatta bunun kabul edilmesi dahi kur’an ayetlerine ters düşen bir konu olan kabir azabı konusu çok istismar edilen bir konu.

Bizlere bu konuda söylenenleri kur’an ayetleri ile karşılaştırıp konuyu kuran ölçüsünde değerlendirelim.

Allahın bizlere bahsetmediği, açıklamadığı ve kendi katından konular vardır elbette.




çünkü ; LOKMAN Suresi 27. Ayet;

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.




Allah söz söyleme konusunda bir sıkıntı çekmez. Ve eğer bir konuda inananlar sorumlu tutulacaksada Rabbim mutlaka vahyetmiştir.

Enam 38:Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde hasredilirler.

İsra 89; Yemin olsun, biz bu Kuran’da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.

Enam 114: Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?)

Zühruf 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.

Demek ki Rabbimiz bu kitapta hiçbir eksik bırakmadığını ve her benzetmeden, konudan nice örnekler verdiğini ayrıca kur’anı ayrıntılı kıldığını ve işin ilginci sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağını bizlere açıkça söylüyor. Peki, tüm söylenenler sorumlu olduğumuz kitapta neden yok dersiniz?




Peki, Yaratan kur’anda bahsetmediği böyle konular hakkında ne diyor, önce yine her zaman yaptığımız gibi kur’an ayeti ile açıklamaya çalışalım. Önce aşağıdaki ayeti lütfen dikkatlice okuyalım.

Araf suresi 33. ayet; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

Lütfen ayeti iyice okuyunuz. Ne diyor Yaratan, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şey hakkında, yine Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylememizi HARAM kıldığını yasakladığını çok açık bir şekilde belirtiyor. Bu ayeti lütfen unutmayalım. Şimdide kabir azabı konusunda günümüzde söylenenler hakkında araştırma yapalım önce.

( İnsanlar ölür ölmez kabir diye bir çukura konuyorlar. Hemen sonra munker-nekir melekleri geliyor, soru sormaya başlıyor: Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? gibi sorular… Müslümanlar bu sorulara: Rabbim Allah, dinim İslam, Peygamberim Hz. Muhammed diye cevap veriyor. Kâfirler ise.- Hah, hah anlamadım diyorlar. (Fıkhul Ekber, Aliyyul Kari Şerhi).)( Kabir, müminler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kâfirler için ise cehennem çukurlarından bir çukurdur.)

Kabirde sual ve azap

Eskilerden beri nesilden nesile aktarılan yanlış inançlardan birisi de kabir suali ve kabir azabı meselesidir. Bizim de çocukluğumuzdan beri dinleye geldiğimiz kabir suali ve kabir azabı çok korkunçtur. Ölü mezara konulduğu zaman münkir ve nekir adında iki melek gelirmiş, karayüzlü, bir dudağı gökte, bir dudağı yerde, ellerinde demir topuzlu sopa olanbu iki sözde melek, ölüyü sorguya çekermiş. “Rabbın kim? Nebin kim?” diye sorular sorarmış. Bilemezse, ellerindeki topuzlu sopa ile ölüye vurmaya başlarmış. Böylece ölüyü sürekli döverlermiş.

Diğer bazı anlatımlara göre de, kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Buna göre, insanların bir bölümü kabire konulmakla cehenneme atılmış olmaktadırlar.

Kısacası kabir suali ve kabir azabi dinleyen herkesin içine birkorku, bir ürperti halinde yerleşir. Özellikle biraz yaşlı insanların kalbinde sürekli bir kabir azabı korkusu vardır.

Peki böyle bir iddia neden Kur’an’da yok

Önce hemen ifade edelim ki, kabir suali ve kabir azabı ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de hiçbir beyan yoktur.




Kur’an’da 250 den fazla ayette azaptan bahsedilir. Hepsinde de ahiretteki ve dünyadaki azap söz konusudur. Kabir azabı ile ilgili bir tek ayet yoktur.




Burası çok önemlidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayette cehennem ve cehennem azabı anlatılmaktadır. Ama bunların içinde bir tek ayette bile kabir azabını açıklayan ifade yoktur. Elbette karşılaştığımız her şeyi Kur’an’da aramak doğru olmaz ama, biz Kur’an’da trafik kurallarını aramıyoruz. Biz, zaten yüzlerce ayette azaptan ve cehennemden bahsedildiğini, fakat bunların içinde kabir azabının bulunmadığını söylüyoruz. Öyle ya madem yüzlerce ayette azaptan ve cehennemden söz ediliyor, bunların içinde bir tane de olsun kabir azabından bahsedilirdi. Yok öyle bir beyan… O halde,“Kur’an’da kabir azabı yoktur” dediğimiz zaman bunun anlamı çok önemlidir. Demek ki, kabir azabı diye bir şey yoktur İslam’da…

Kabir azabı Olmadığı gibi Kur’an-a aykırı

Kabir suali ve kabir azabı ile ilgili inanç, Kur’an-ı Kerim’e aykırıdır. Sadece Kur’anda bulunmadığından dolayı değil, genel olarak Kur’anı Kerim’in ruhuna aykırıdır. Bu hususu birçok yönden açıklamak mümkündür.

İki melek gelip kabirdeki ölüye sual soracakmış. Peki ölü bir şey işitir mi? Kur’anı Kerim’deki ayet, ölülerin bir şey işitmeyeceklerini söylüyor.

“Kuşkusuz sen ölülere bir şey işittiremezsin…”

Neml Suresi: 80

Rum Suresi: 52

Biz de biliyoruz ki Kur’anı Kerim’de beyan ediyor ki, ölüler bir şey duymazlar. Öyle ise o sözde karayüzlü melek ne diye gelip de ölüye sorular soracakmış? Yüce Allah öyle boşu boşuna melekleri gönderip bir şey işitmeyen ölüye sorular sorduracak, duyup cevap veremedikleri için de ölüyü demir sopalarla dövdürüp azap ettirecekmiş.

Böyle bir saçmalığı Allah’a maletmek ne kadar çirkindir. Allah’ın irade ve hikmetine uyar mı bu?

Dirilme kıyametten sonra

Ölülerin dirilmesine ait Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda ayet-i kerime vardır. Bu ayetlerin hemen tamamı ölülerin kıyametten sonra diriltileceğini açıklamaktadır. Hiçbir ayet de ölülerin kabirde dirileceğini beyan etmemektedir.

Yasin 51: Nihayet Sur’a üfürülecek(Kalk borusu çaldığında). Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.

Yasin 52 :

“Şöyle diyecekler: “Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.”

Evet, altını çizerek tekrar edelim, ölülerin diriltilmesi kıyametten sonradır. Dolayısıyla ölü kabirde işitmez, duymaz ve dolayısıyla ona herhangi bir soru da sorulmaz ve ölüye herhangi bir azap ve ceza da uygulanmaz.

Çünkü ölüm sonrası cezada-ödülde ahirette hesaptan sonra

Müşriklerin, kafirlerin ve diğer zalimlerin azaba uğrayacağını Kur’an-ı Kerim yüzlerce ayetinde beyan etmektedir. Ancak bütün bunlar kıyametten ve insanlar hesaba çekildikten sonradır. Ayetler böyle açıklıyor. Hiçbir ayette, kıyametten ve hesaba çekilmeden önce insanların cehenneme atılacağına dair hiçbir beyan yok. Dolayısıyla kabir azabı da yoktur. Kabirin bir cehennem çukuru olduğu da yanlış ve yalandır.

Yüce Allah’ın hesaba çekmeden, mahkeme-i kubrada yargılamadan ceza vermesi ilahi adalete aykırı olur. Yargısız infaz olur. İlahi adalet sistemi öyle değildir. Kur’ana aykırı düşer. Sonuç olarak İslam’da kabir suali ve kabir azabı yoktur. Sual de azap da kıyametten sonradır. Kur’an-ın beyanları söyledir.

Önce kabir azabının, kur’an ayetlerine baktığınızda asla olamayacağını gösteren ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum.

Nahl 21:Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

Demek ki bu ayete göre öldükten sonra yalnız mahşer günü diriliş var. Kabirde tekrar dirilip hesaba çekilmiş olsak mahşerde dirileceğimizi bilmemiz gerekir.

Duhan 56:Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.

Bu ayetten de anlaşılıyor, bizler öldükten sonra eğer kabirde dirilip hesaba çekildikten sonra yine öldürülecek, daha sonra mahşer günü diriltileceksek, iki kez ölüm tatmış oluruz. Buda bu ayete ters düşer.

İsra 52 :Sizi çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz.

Yüce Rabbimiz bu olayı da uykuya benzetir. Nasıl saatlerce uyuduğumuz halde, zaman kavramını yitirip bir göz kırpması kadar uyuduğumuzu sanırsak, benzer şekilde öldükten sonra diriltilinceye kadar bir yokluk yaşarız. Eğer mahşer gününden önce bir hesap olsaydı kabirde, önce yapılanlar hatırlanacaktır.

Enam 60:O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.

Bu ayete de lütfen dikkat ediniz. Ömür bittikten sonra dönüşümüzde yaptıklarımızın hesabı sorulacağını söylüyor. Hiçbir suçtan iki kez hesap sorulup iki kez ceza alınamayacağına göre, demek ki hesap mahşer günü sorulacak olduğu anlaşılıyor.

Yasin 51: Nihayet Sur’a üfürülecek(Kalk borusu çaldığında). Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.

Yasin 52 :

“Şöyle diyecekler: “Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.”

Neden şaşkınlık içinde Rablerine doğru giderlerken bu sözü sarfediyorlar? Niye şu sözü söylemiyorlar; “Bizi kabirdeki azaptan kim kurtardı?” veyahut “şimdi nereye götürülüyoruz, yoksa azaptan kurtulduk mu?” gibi sözler niye çıkmamış ağızlardan.. vesaire vesaire..

MU'MİNÛN 112

Buyurdu ki: Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?

MU'MİNÛN 113

Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor, dediler.




yıllarca kalıp kabir azabı çeken bir kişi böyle sözler sarfedermi?

İnfitar 4:Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman.

5. İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.

Ama kabir azabı inancına göre kişi zaten daha kabirde ne yaptığını ne yapmadığını görmüş, bundan dolayı azaba ya da mükâfata tabi tutulmamış mıydı? Demek ki bu ayetten de anlaşılıyor öldükten sonra ilk hesap mahşer günü olacak.

Adiyat 9.10:İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi?

Ama kabir hayatı inancına göre kalplerde olanlar mahşer gününden önce bir sorgulama ile ortaya çıkarılmıyor muydu? Demek ki bu ayetlere de ters düşüyor kabir azabını kabul etmek.

Ali imran 185:Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.

Kuran ecirlerimizin kıyamet günü ödeneceğini söylerkenKabir hayatı inanışına göre ecirlerimizden (yaptıklarımızdan) dolayı kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olması ecirlerimizin kıyamet gününden önce ödeneceği anlamına gelmez mi? Demek ki bu ayetten de çok iyi anlaşılıyor, hesap görüleceği gün yalnız ve yalnız mahşer günüdür.

Şimdide kabir azabının var olduğuna delil gösterdikleri tek ayete bakalım isterseniz.

Mümin 45.46:Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar . Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.

Bu ayete baktığımızda firavun ailesinin azabın en kötüsünü kuşattığını söylüyor. Bu azabın hem dünyada hem de ahirette olacağını devamında da anlıyorsunuz zaten.




Yaratan sabah akşam sözüyle sürekli, devamlı ateşe sunulacağını belirtiyor ve bu ailenin ve kavmin mahşer günü azabın en şiddetlisine sokun sözleriyle de açıklık getiriyor.

Ayette bahsedilen sabah, akşam ateşe arz olunurlar sözünün kabirde olabileceği söylenerek kurandan delil aranmıştır. Bunu söylemek diğer yazdığımız tüm ayetle çelişir.

Ayrıca Yaratan yine kuranın tümünü düşündüğümüzde bazı cezaların bu dünyada da verileceğini bizlere bildirmiştir. Bu demektir ki Rabbimiz firavun ailesine bu dünyada da azap vermiş olması mümkündür.

Sabah akşam sözcüğü Arapçada sürekli anlamındakullanılır, buradan da ayette anlatılmak istenen hem mahşerde hem de yaşarken, Dünyada Allahın sürekli firavun ailesine azap edeceğini anlayabiliriz. İsterseniz bu sözlerimizi yine kurandan açıklayalım.




Ali İmran 56:Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve âhirette şiddetle azap edeceğim. Hiçbir yardımcıları olmayacaktır onların.

Tevbe 55: Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmeyi ve kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.74. ayet:….. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı.

Rad 34: Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur.




Yukarıda yazdığımız bazı ayetler de çok açıkça söylüyor ki Rabbimiz hem bu dünyada, hem de ahirette yani mahşer günü cezalandıracağını çok açık ve net bildiriyor.




Eğer anlamıyorsanız da bunu farklı bir ayet ilede teyit edebiliriz.




Naziat 15-26:

15. Sana Musa'nın haberi geldi mi?

16. Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:

17. Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.

18. De ki:Nasıl arınmağa gönlün var mı?

19. Seni Rabbimin yoluna iletmemi ister misin? Böylece ondan korkarsın.

20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21. (O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

22. Sonra (inkâr için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

23. Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

24. Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

25. Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

26. Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.




Atlama 25 . Ayeti bir daha oku ve sonra dön bir daha oku.

Dünya ve ahiret azabıyla diyor. Yani Kabir azabı teorisi güme gitti. Çünkü 25. Ayet firavun için dünya ve ahiret azabıyla cezalandırmadan bahsediliyor. Ara bir bölme yok.




peki şimdi Mümin 45.46 ayetlerdeki ifade:

Mümin 45.46:Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar . Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.




Ayetteki dünyadaki cezalandırmanın ne olduğu nerede diyenleriniz olabilir. Tabi bu sorunun cevabı yine Allahtan gelen vahiyde yine bir kez daha kurana bakalım: bu azap, ateşe sunulma ve (sabah akşam ifadesiyle)devamlı peş peşe olan olaylar nelerdir.




Araf Suresi, 130-137:

130-Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.

Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.

132-Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler.

133-Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.

134-Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine -sana verdiği ahid adına- bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip-giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz.

135-Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip-giderdik, onlar yine andlarını bozdular.

136-Biz de onlardan intikam aldık ve ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan habersizmişler (gibi) olmaları nedeniyle onları suda boğduk.

137-Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.




işte Araf Suresi 130-137 ayetler le bu sabah akşam ateşe sunulmak ifadesinin karşılığı dünyada ne olarak verilmiş olduğu açıklanmıştır.

Kabir azabına delil olabilecek mümin suresindeki tek ayetide böylelikle doğru olamayacağı açıklanmış oluyor.

Zaten Kur’an ayetlerini bir bütün olarak almayıp içinden cımbızla sözleri aldığınızda asla ayetlerin anlaşılması da mümkün değildir. Bunu yapanlarda günümüzde olduğu gibi yanılgıya düşmekte ve İslam düşmanlarının ekmeklerine yağ sürmektedirler.Hıristiyanlar tüm bu ve buna benzer inanışları örnek verip, Kuranda İslam dinin de çelişki vardır diyerek bu yanlışlarımızı kullanmaktadırlar.

Konuyu toparlamak gerekirse Kuranı ve tüm ayetleri bir an düşündüğümüzde, Rabbimizin sizler için Kuran da her şeyden örnek verdim ve bu kitaptan sorumlusunuz, sizin rehberinizdir dedikleri ayetlerini hatırladığımızda kabir azabına inanmanın, Kur’an ayetlerinden haberdar olunmadığını ve birçok ayetleri de dikkate alınmadığını görürsünüz.

Son bir şeyi daha hatırlayalım. Kıyamet bir yargılanma günüdür. Yargılanma olmadan ceza olmaz. Kabirde de yargılanma söz konusu değildir. Ayrıca bir suçun cezası bir defa verilir. Aynı bir suçtan döne döne cezalandırmak YÜCE ALLAH’IN ŞANINA YAKIŞmaz?